Selanik'in Kaybının 105. Yıl Dönümü

Selanik'in Kaybının 105. Yıl Dönümü

26 Ekim 1912'de Osmanlı ve Yunan ordusunun durumuna dair bir analiz
105 yıl önce bugün, Osmanlı ordusu bir tek kurşun atmadan 500 senelik Türk yurdu Selanik'i Yunanlılar'a teslim etmişti. Son derece tartışmalı ve ihanet suçlamalarıyla dolu bu sürece nasıl gelindiğini, iki ordunun askeri açıdan durumunu analiz eden bir çalışmayı sizlerle paylaşıyoruz:


SELANİK’İN YUNANİSTAN TARAFINDAN İŞGAL SÜRECİ VE İŞGAL SONRASI SELANİKTEKİ OSMANLI ASKERİNİN DURUMU



Murat Eser*

Osmanlı Devleti’nin Rumeli topraklarından sökülüp atılması sürecinin son hamlesi olan Balkan Savaşları yakın tarihimizin en mühim olayları arasında yer almaktadır. Balkan Savaşları sonrasında kaybedilen topraklar ve bu bölgelerden gelen göçler kültürel ve ekonomik anlamda son dönem Osmanlı toplumunda etkili olmuştur. Balkanların kilit noktası olarak görülen Selanik’in yaklaşık 500 yıllık hakimiyet kaybedilişi de bu travmatik dönemin en akılda kalan olayların başında gelmektedir.
Bu çalışmamızda Selanik şehrinin Yunan ordusu tarafından işgal ediliş süreci ve işgal sonrası dönemde Osmanlı askerinin durumu hakkında bir değerlendirme yapacağız. Bu dönem hakkında incelemeler yaptığımızda Osmanlı ordusunun miktarı, Hasan Tahsin Paşa’nın savaşabilme imkanının olup olmadığı ve Selanik şehrinin teslimindeki şartların nasıl oluştuğu hakkında farklı söylemlerin ve yorumların yapıldığı dikkatimizi çekti.[1]
Selanik’in Yunan orduları tarafından işgaline değinmeden önce Selanik’e kadar Yunan ordusunun nasıl ilerlediğine değinmekte fayda olduğu kanaatindeyiz. Yunan orduları 1897 yılında Osmanlı Devleti karşısında aldıkları hezimeti İngiltere ve Fransa’dan yardım alarak geliştirdikleri orduları sayesinde unutturmak istiyorlardı. Osmanlı Hükümeti’nin ve dönemin Harbiye Nazırı olan Nazım Paşa’nın savaşa hazır olmaması ve Osmanlı ordularının daha çok Bulgaristan ve Sırbistan ordularına karşı yoğunlaştırılması Yunan harekatının hızla ilerlemesine katkıda bulunmuştur. Bunun yanında bölgedeki Osmanlı tebaası olan Rumların Osmanlı ordusu hakkında düzenli olarak istihbarat taşımaları Yunan harbiye erkanının bir adım önden hamle yapmasına olanak sağlıyordu. Ayrıca Yanya Valiliğine tayin olunan ve daha sonra Sekizinci Kolordu Kumandanlığı da verilen Hasan Tahsin Paşa’nın stratejik olarak derin düşünememesi ve savaş esnasında oluşan fırsatları değerlendirmekten uzak bir tavır sergilemesi Yunan harekatının hızlı bir şekilde Selanik ve Manastır yönünde ilerlemesine zemin hazırlamıştır. Burada Hasan Tahsin Paşa’nın daha sonra Selanik’in müdafaası ile görevlendirildiği zaman verdiği cevapta “ Firarların sonucunda orduda bir isyanın çıkmasından korkulmaktadır…. Sonuç itibariyle bu kolorduyu yönetmekten aciz kalmışken ikinci bir kolordunun emir komutasını kabul edemeyeceğini “ bildirmesi zor durumda ve baskı altında olduğunu, daha savaşmadan mağlubiyeti kabullendiğini düşündürmektedir.[2] Nitekim Selanik’in teslim sürecine baktığımız zamanda baskılara karşı koyamayarak şehri çok erkenden teslim ettiği yönünde eleştirilere maruz kalmıştır.
Bu süreçte Yenice muharebesi çok önemli bir yer tutmaktadır. Yunan ordusunun Yenice üzerine dört tümenle saldırması sonucu Hasan Tahsin Paşa, Kavala Alayının Yenice tarafına sevk edilmesini emretmiş ancak bu alay bölgeye geç intikal etmiş ve mağlubiyet kaçınılmaz olmuştur. Bu savaş esnasında Osmanlı ordusunun komuta kademesine yakışmayacak bir hata yapılmış ve Mürettep 8’inci Kolordunun 1 Kasım 1912 günü yapacağı yürüyüşü için saat 02.00 düşünülürken, yanlış olarak saat 14.00 yazılmış. Bu hatanın sonucunda orduda kararsızlık meydana gelmiş ve durum düzeltilinceye kadar sabah olduğundan bu esnada birlikler bozulmuş ve ordu geri çekilmek durumunda kalmıştır.
Yenice muharebesinin kaybedilmesinin ardından Vardar yönüne doğru çekilen Osmanlı ordusu Selanik’i savunmak için çok zor bir durumda kalmış ve düşman tarafından çevrelenme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. . Özellikle Yenice- Vardar mağlubiyetinden sonra, Türk birliklerinin dağılması ve düzensiz bir şekilde geri çekilmeleri Selanik’i savunmak için alınan önlemlerin de aksamasına ya da işe yaramamasına neden olmuştur.[3]  Ayrıca Selanik’i savunmak konusunda harekat planı yapmak gerektiği esnada Tahsin Paşa’nın savaşın sonlandırılması konusunda aceleci bir tavır sergilediği ve baskılara dayanamadığı dikkat çekicidir. Bu sırada meydana gelen savaşlarda ağır yenilgiler alan Osmanlı ordusunun savaş motivasyonu düşmüş aynı şekilde başta İstanbul olmak üzere memlekette de bu karamsar hava hakim olmuştur. Bu duruma bir tedbir amaçlı olarak düşünebileceğim basın hayatının olayları pozitif yansıtması dikkat çekicidir. İkdam gazetesinin 3 Kasım tarihli yazısında “ Yunan ordusuna karşı muvaffakiyet”[4] başlığı atılmış ve bölgede meydana gelen savaşların halkın moralini yüksek tutmak gayesi ile tam anlamıyla açıklanmadığı düşüncesini akla getirmektedir. Bu esnada 5 Kasım tarihli olarak Selanik Valisi Mehmet Nazım ve on yedi kişinin imzasıyla Selanik Vilayeti İdare Meclisi mührüyle Hasan Tahsin Paşa’ya  şunlar bildirilmiştir : “ Şehrin yakınında savunma hattı oluşturulması buranın tahribine, halkın felakete sürüklenmesine sebep olacağından, başka bir noktada savunma yapılması, şehrin yakınında bir savunma yapılması halinde olası bir mağlubiyette şehrin harap olacağı… göçmenler ve düşman askerleri tarafından şehrin nüfusunun bir anda yükselip kadın ve çocukların emin yerlere taşınmasının güç olacağı endişesi neticesinde bundan sonra düşman ile savaşmak yerine uygun kararların alınmasını…. Aksi halde maddi ve manevi sorumluluğun mülki ve askeri erkana ait olacağı huşunu arz eyleriz.” Osmanlı ordusunun düzensiz birlikler şeklinde dağılması ve ordudan firarların artması, bunun yanında Hasan Tahsin Paşa’ya mazbata yollamak suretiyle şehrin ileri gelenleri tarafından baskı yapılması ve Bulgar ordusunun şehre çok yaklaştığı ayrıca Sırp ordusunun da Selanik yönünde ilerlediği haberlerinin yayılması sonucu Hasan Tahsin Paşa şehri teslim etmek için Yunan veliaht Prensi Konstantin’e bir elçi göndermiştir ve teslim şartları belirlenmiştir. Bu noktada Hasan Tahsin Paşa’ya şöyle bir eleştiri getirmek mümkündür. Acaba Yunan, Bulgar ve Sırp orduları Selanik’i almak için birbirleriyle yarışırken bu devletlerin kendi mücadelelerinden faydalanıp bir süre daha zaman kazanamaz mıydı? Ya da Yunanistan ile yapılan küçük düşürücü anlaşmadan daha faydalı ve farklı bir anlaşma yapılabilir miydi? Çünkü Yunan orduları şehre girdikten yaklaşık 1 gün sonra Bulgar orduları Selanik yakınlarına gelmişler ve kendileriyle de Yunanistan ordusu ile yapılan anlaşma gibi bir anlaşma yapılmasını talep etmişlerdi. Selanik’in teslimi konusunda yapılan anlaşmanın maddeleri ise şöyleydi; 1-      Osmanlı Devleti’nin silahları kendileri tarafından alınıp ve bir depoya konularak Yunan Ordusunun mesuliyeti altında muhafaza edilecektir ve bu konuda bir tutanak tanzim olunacaktır.2-      Osmanlı askeri kısmen Karaburun’da ve kısmen Topçu Kışlasında iskan edecek ve Selanik idaresi tarafından iaşe edilecektir.3-      Selanik şehri barışın imzalanmasına kadar Yunan Ordusu tarafından işgal edilecektir.4-      Bütün askeri erkan, amirler ve subaylar kılıçlarını muhafaza etme ve Selanik’te serbest kalma iznine sahiptirler.Söz konusu askeri amierler ve subaylar harp devam ettiği müddetçe ne Yunan Ordusuna ve ne de onun müttefiklerine karşı silah kullanmayacaklarına söz vermişlerdir.5-      Vilayetin mülki erkanı ve saire memurları serbest olacaktır.6-      Jandarma ve polisler silahlarını taşıyacaktır.7-      Karaburun, silahları depoya konmuş Osmanlı askerlerinin ikamet mahalli olacaktır.Karaburun toplarıyla mühimmatı Osmanlı Ordusu tarafından iptal olunduktan sonra Yunan Ordusu muhafaza edecektir.8-      Birinci maddenin muhteviyatı Ekimin yirmi yedinci cumartesi gününden itibaren iki gün zarfında icra olunacaktır. Mezkur süre Yunan Ordusu Başkumandanının muvafakati ile uzatılabilecektir.9-      Bu durum barışın imzalanmasına kadar devam edecektir.10-  Osmanlı jandarma ve polis memurları yeni karara kadar vazifelerine devam edecektir. Ek: 1-      Yunan Ordusundan iki tabur bu gün öğleden sonra Selanik’e girecekler ve Piyade Kışlasında iskan edeceklerdir.2-      Osmanlı askerleri ile hayvanların bakımları belediyenin yardım ve destekleriyle Yunan mahalli idaresi tarafından temin edilecektir. Bunun için gerekli masraflar Yunan Hükümetine aittir.3-      Osmanlı askerlerinden üç bin kişi diğerlerinin silahlarını almak için silahlı bırakılacaktır.4-      Silahları alınmış askerlerin mal ve mülklerine, köylülere ve bunların dahi mal ve mülklerine çeteler tarafından taarruz edilmemesi ve müttefiklerin orduları tarafından bunlara riayet edilmesi için Yunan Ordusunun Başkumandanı kesin emir verecektir.5-      Mahalli adetler ve ahalinin dini inançlarına riayet edilmesi konusunda gerekli çaba ve hassasiyetin gösterilmesi için de kesin talimat verilecektir. Bütün mezheplerin görevlileri vazifelerini ifaya devam edeceklerdir.6-      Gümrük idaresi Yunan Ordusunun kontrolü tahtında olmak üzere yeni bir karara kadar hizmetine devam edecektir. Düyun-ı Umumiye ve Tütün İdareleri de aynı surette vazifelerini sürdüreceklerdir.[5] Bu anlaşma sonucu şehir Yunanlılar’a teslim edilmiş ve yaklaşık 500 yıllık Osmanlı hakimiyeti Osmanlı ordusuna yakışmayacak basitlikte bir savaş sonrası son bulmuştur.[6] neticesinde 9 Kasım 1912 tarihinde Yunan ordusu yavaş yavaş Selanik şehrine girmeye başladı. Bulgar ordusunun da Selanik’e yaklaşması neticesinde Yunanlılar herhangi bir çatışmanın çıkmasını önlemek amacıyla şehrin Yunan Ordusu tarafından işgal edildiğini Bulgar generali Teodorof’a bildirdiler ve daha sonra küçük bir Bulgar askeri birliğinin şehre girmesine müsaade ettiler. Osmanlı ordusu savaş süresince teçhizat, kıyafet ve iaşe konusunda sıkıntılar içerisindeydi. Teslim olunduktan sonra da iaşe problemi çözümlenememiş Yunan tarafının anlaşma maddelerine uymaması sonucu Osmanlı askeri sefalet içerisinde kalmıştır. Şehrin Yunan Ordusu tarafından işgal edilmesinin ardından Osmanlı askerleri silahsızlandırıldığı gibi çeşitli yerlerde karşılaşılan Osmanlı askerleri Yunanlılar tarafından darp edilmiş ve soyulmuşlardır. Aram Andonyan bu konuda Berliner Tabelgatt gazetesinden verdiği örnekte “ Napolyon’un Rusya ricatını andırıyor, her tarafta cesetler ve at leşleri var. Dün elli kaçak, açlık ve soğukluktan öldüler. Şehrin durumu pek yürekler acısı. Askerlerden başka Makedonya’dan kaçan elli bin muhacir, aileleriyle beraber sokaklara doluşmuşlar. İnsan bu sefalet kafilelerini seyrederken korkunç bir izlenim ediniyor” yalnızca askerlerin değil genel olarak Müslüman Türk unsurunun işgaldan sonra yaşam mücadelesi verdiğine dikkat çekmiştir.[7] Ayrıca Osmanlı askerlerinin kış aylarına girilmesi dolayısıyla kışlık kıyafet ihtiyacı da artmış bu konuda kaput talepleri Alman konsolosluğu vasıtasıyla dile getirilmiştir.[8] Bunun yanında Yunan genelkurmayının anlaşma metnine sadık kalmaması ve Osmanlı askerlerini Atina’ya savaş esiri olarak götürmeye başlaması tepkilere neden olmuştur. Bu dönemde Yunanlılar tarafından yapılan saldırılar Yunan Ordusu Başkumandanlığına yazılı olarak protesto edilmiş ayrıca İngiltere Devleti konsolosuna da ayrıca yazılmıştır. Bu şikayetlere konu olan saldırılardan bir kısmına örnek vermek gerekirse şunlar dikkat çekici hadiselerdir:[9] -          Yüzbaşı Ali Efendi kasabadan kıtasına dönerken önüne bir Yunan neferi çıkarak kendisini durdurarak üzerindeki on bir Osmanlı lirasını hakaret ederek gasp eder.-          İstihkam subaylarından Asteğmen Mahmud Efendi Topçu Kışlasına giderken İkinci Rıhtım üzerinde yunanlı bir subayla bir nefere rastlamıştır. Subay uzunca boylu zayıf, dik kaba bıyıklı olup subayın kılıcını, revolverini ve altı adet Osmanlı lirasıyla bozuk para çantasını çevren almış.-          Eczacı Vahideddin tevkif edilerek üzerindeki parası alınmıştır.-          Şehirde hayli hususi evler yağma edilmiş ve kadınların namuslarına taarruz edilmiştir.-          Kızılay’da görevli doktorlar ile hademeye taarruz edilmiş ve askeri hastaneye silah atmışlardır;elde edilen kurşunlar karargahta mahfuzdur. Tüm bu saldırıların yanında Osmanlı askerlerinin kaldığı Topçu kışlası civarındaki cephaneliğin dinamit konularak patlatılması ve bu olayın Osmanlı askerleri üzerine yıkılması meselesi de can sıkıcı bir diğer olaydır. Nitekim bu patlama esnasında binden fazla asker şehit olmuş bunun yanında bu olayın Türk askerleri tarafından tertip edildiği düşünülmüş ve herhangi bir noktada tesadüf edilen herhangi bir Türk askeri hemen Yunanlılar tarafından şehit edilmiştir.[10] Osmanlı askerinin Yunan makamları tarafından iaşe edileceği yönündeki anlaşmaya uymamakta ısrarcı olan Yunan yetkilileri bir kısım Osmanlı askerini savaş esiri olarak antlaşmada olmadığı halde Atina’ya götürmeye başlamışlardır. Bu konu Hariciye Nezaretinden Sadarete gönderilen “ Selanikdeki asakiri Osmaniyenin memleketlerinde durmaları gerektiği halde Yunanlıların buna mugayır olaraktan askerlerimizin Yunanistan’a götürülmekde olduklarına dair” bir yazı ile bildirilmiştir.[11] Yapılan itirazlar hiçbir fayda vermemiş açlık ve sefalet içerisindeki Osmanlı askerinin çeşitli bahaneler ile Atina başta olmak üzere Yunanistan’ın çeşitli bölgelerine savaş esiri olarak götürülmeye devam etmiştir. 16 Teşrin-i Sani 1328 tarihli bir başka belgede ise tüm bu itirazlara rağmen Osmanlı askerlerinin hala götürülmekte oldukları dikkati çekmektedir. “Selanik’deki asakir-i osmaniye’nin memleketlerine i’zamı protokol ahkamından olduğu halde Yunanlıların buna mugayır olarak askerlerimizi götürmeye devam etmekte bulundukları” şeklinde ifade edilen belgede itirazların bir fayda vermediğini göstermektedir.[12]


*  İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi