Bir efsane gibi yıllarca kuşaktan kuşağa aktarılan mübadele ve mübadil öykülerini, biz ninelerimizin kucağında masal tadında dinlerken, daha geniş zamanlar mı umuyorduk acaba! Göz açıp kapayıncaya kadar dediğimiz bir yaşamın içinde bir türlü bitmek bilmeyen isteklerimizdi. Günlere, aylara dahası yıllara sığdıramadığımız. Oysa hedeflerimiz olmalıydı yıllar kayıp gitmeden. . Şimdi! Sessizce. Biten yılların muhasebesini yapıp ,Kabulleniyorsak olumsuzlukları. Yüzleşebiliyorsak geçmişimizle . Yepyeni çalışmalarla dolu dolu olmalı geçen her yıl..
Mübadele ile ilgili çalışmaları onlarca yıl sonra ve hatta son yıllarda yapılması ve onca geçen yıl boşa geçmiş gibi görünse de boşa geçmiş değildi aslında. Bugüne kadar sevgiyle ve büyük bir özenle büyütülmeye yeşertilmeye çalışılan , harcanan emeklerin karşılığıdır; Son yıllarda Yapılan araştırmalar, yazılan kitaplar,gerçekleşen projeler, açılan müzeler , adım adım gezilen köyler, hep birlikte söylenen türküler, denizlere bırakılan karanfiller...
‘’Dün bütün gün mübadele öyküleri okudum 1924 e geldim elim ayağım tutmuyor. . Ana hatlarıyla mübadeleyi az çok biliyordum, ama detayları tahmin edilemeyecek kadar acıymış..”
Diyor mübadeleyle tanışan herkes. Ve biz bu aciları masal gibi dinledik yıllarca.
Dünya’da ve Türkiye’de çok köklü değişiklikler yaşanırken, yaşamlarının yarısını doğdukları memleketlerinde , kalan yarısını da yeni memleketlerinde yaşayan yada yaşamaya çalışan mübadillerin, yeni hayatlarının başlangıcı mıydı ? 100 yıl öncesi. Peki ya yüzyıl sonrası, yaşasalardı neler neler anlatacaklardı. O yuz yıla dair.
“Burada gücün tükettik ömrümüzü, biz burada yaşamadık yaşatmaya çalıştık “ diyorlardı büyüklerimiz. Neyi yaşatmaya çalışıyorlardı biliyor musunuz ? Sevgilerini sevdalarını. İsyanlarını değil ! Herkes acı çekmişti. Kime isyan edeceklerdi ki ? Kimse onlara bir şey sormamıştı. Topraklarından sökülüp atılırken. Onlar . Sadece yarım kalan hayatlarını tamamlamak ve kendi söylemleriyle sevgilerini , sevdalarını kendi kültürlerini ekip biçmek, bir tohumun topraktan kafasını uzatıp yeşerip büyüdüğünün mucizesini görmek istiyorlardı .Bu kadar olumsuzlukların içerisinde. Tekrarlayarak ezberleyerek değil, yaşayarak hissederek yaşanmalıydı bu hayat. Öyle de oldu. Mübadiller yarım kalan hayatlarını aç susuz ,çaresiz, bilinçsiz devam ettirmeye çalışırken yeni bir hayatın içinde tutunmaya çalıştılar. Yanlarında taşıdıkları tohumları sevgiyle yeşertmeye başladılar. Kendi dillerinde anlatamadılarsa isteklerini; Gözlerindeki hüzün , dillerindeki türkü , yemenilerindeki oya, yanaklarından süzülen gözyaşı ve sevgi dili tercüman olmuştu onlara, yeni hayatlarında.Şimdi biz tercüman olalım onlara. Anlatmak isteyip te anlatamadıklarını biz anlatalım yüzüncü yıla yazılacak olan mektuplarımızda . Mübadelenin tarihsel, kültürel ve sosyolojik zenginliğine doğru yüzyıllık uzun ve benzersiz bir yolculuk yapalım. Döndüğümüzde ; Herkesin elinde yüzyılı anlatan mektuplar olsun. Gönderelim yüzüncü yıla. Belki yüzyıl sonra okuyan olur.
30-01-2018
Süreyya Aytaş