Bafralı Mübadil Doktor Fevzi Birer'in Yaşamı ( 4)

Bafralı Mübadil Doktor Fevzi Birer'in Yaşamı ( 4)

Önce Adam Ol, Sonra Doktor

Fevzi Doktor`un 1954 yılında Samsun`a yerleşme kararı, 21 yıl sonra da olsa gerçekleşecektir. Küçük kızı Nüket`in 19 Mayıs Lisesine kaydı yapılmıştır. Artık Bafra`daki muayenehanesine geliş gidiş yapacaktır. Bıkmadan usanmadan geliş gidişler başlar. Her sabah evinden kendi otomobiliyle yola çıkar, ulaşım araçlarının çok az olması nedeniyle yollarda okullarına gitmek için araç bekleyen çocukları alıp okullarına kadar götürür. Dönüş yolunda da aynısını yapar. Bunu, ulaşım araçlarının çoğaldığı yıllara kadar da yapacaktır.
Fevzi Doktor Türkiye`nin tek tıp fakülteli döneminin son mezunlarındandır. Zaman içinde artan tıp fakültelerinden mezun olanlarda çoğalacak doktor sayısı da artacaktır. Mesleğinin duayenlerinden biri olduğu için meslektaşı yeni nesil doktorlardan büyük ilgi ve saygı görür. Genç meslektaşları ile bir araya geldiğinde onlara takılmadan da duramaz.
“Kimlerle arkadaşlık yapıyoruz be!” diyerek, yine Bafra`nın sevilen doktorlarından Mahmut Celal Atmaca`yı gösterir. “Benim mesleğe başladığım gün, Atmaca`nın nüfus kâğıdında yazıyor” der. Gerçekten de işaret ettiği meslektaşının doğum yılı 1946`dır. Fevzi Doktor, genç, yaşlı, esnaf veya meslektaşı, yaşları ne olursa sevdiklerine “bayım” diye hitap etmeyi çok sever. Okan Çakmaklı, Ural Güzeloğlu, eczacı Ahmet Ahıskalı, Milli Eğitim Müdürlerimizden Özcan Tekiner, Doktor Mahmut Atmaca ve Bafra`nın tanınmış esnaflarından Yahya Biren`in oğlu diş hekimi Mustafa Biren bunlardan bazılarıdır.
Özellikle Mustafa Biren`i çok sever, onu bazen oğlu yerine, bazen de arkadaşı yerine koyar. Hitabı ise her zaman “bayım” dır. Mustafa Biren, onun can yoldaşlarından biridir. Mezun olduğunda ilk elini öptüğü kişi, Doktor Fevzi, ona şu tavsiyede bulunacaktır: “Önce doktor değil, adam ol!” Aradan geçecek olan yıllarda tavsiyede bulunduğu genç diş hekimi, adamlığını gösterecek, dostluklarının ölümsüz olduğuna da şahit olunacaktır. Fevzi Doktor, Samsun`dan Bafra`ya her gün geliş gidiş yaparken, babam da Samsun`a açtığı işyerine her gün geliş gidiş yapıyordu. “Yorulmuyor musun?” diyenlere de “Koskoca Fevzi Abi de her gün geliş gidiş yapıyor” diye cevap veriyordu. Babam erken havlu atarak, 1977 yılında evimizi Samsun`a taşıdı. Bafra`daki evimiz Birerler`in evine çok yakındı. Kaderin bir cilvesi belki de, Samsun`daki evimizde birkaç adımlık mesafede olacaktı. Babaannem, Samsun`daki evimize geldiğinde, gecede olsa Doktor Fevzisi`ni isterdi. O da babaannemi kırmaz gelir muayene ederdi.
Fevzi Doktor, yıllar önce doktorasını yaptığı Fransa`nın başkenti Paris`teki okulunu çok özleyecek, 1978 yılında anılarını tazelemek için eşiyle beraber Paris gezisine çıkacaktı. Kaldığı evden, alışveriş yaptığı mağazalara, okuduğu üniversiteye kadar daha önce bildiği her yeri tekrar gezip Paris`ten unutulmaz güzel anılarla dönecekti.
Fevzi Doktor`un çocukları büyümüş, en küçük kızı da liseden mezun olmuş, ablaları gibi üniversiteli olmuştu. Bir baba olarak onlara, yaşadığı hayat tecrübesini sürekli aktararak öğütlerde bulunmayı da hiç ihmal etmez. Kindarlık yaşamının hiç bir döneminde bilmediği, tatmadığı bir duygudur. “Kindarlıktan uzak durun, sürekli okuyun, öğrenmeyi de ertelemeyin!” diyerek yaşadığı eski bir anısını da anlatır. “Bafra`da ilk muayenehanemi açmış hasta bekliyordum. Çok heyecanlıydım. İlk kez kendi başıma hastalara bakacak, onların iyileşmelerini sağlayacaktım. Kısa zaman sonra bir hasta yakını geldi. Evleri Bafra`ya yakın köylerden birindeydi. Jipçi Naci`nin jipine binerek hastanın köyüne doğru hareket ettik. Diğer hasta yakınları da bizi bekliyordu. Hastanın şiddetli karın ağrısı vardı. Çok muayene etmeme rağmen bir teşhis koyamadım. Ağrı 3 çeşit hastalığında tanımına uyuyordu. Tecrübesiz bir pratisyen doktordum, şimdi olsa hemen teşhisi koyardım. Hasta yakınlarına, bir kaç saat sonra gelip tekrar bakacağım, diyerek, jipci Naci`yle oradan ayrılarak tekrar muayenehaneme gittim. Karın ağrısına neden hastalıkları tekrar gözden geçirdim. Artık teşhis için emindim. Köye tekrar dönerek ilaçlarını yazdım. O benim ilk hastamdı ve iyileşmişti. Şimdi anladınız mı bu öğüdü niye verdiğimi?”
Fevzi Doktor, çocuklarını hayata hazırlamak için tavsiyelerini yaşadığı sürece sürdürecektir. Her şeyin okulda değil, çoğu şeyin yaşanarak öğrenileceğini söyleyerek, bir tecrübesini daha aktarır. Sağ elinin orta parmaklarını göstererek, bakın parmaklarımın ucunda nasır var. Bunlar tecrübenin ürünü! Benim mezun olduğum yıllarda röntgen cihazı yoktu. Onun yerine sol elimi hastalarımın sırtına basarak, sağ elimin parmaklarıyla hastalarımın sırtına perküsyon yaparak yani tık tık vurarak teşhis koyuyordum. Her perküsyon bana yeni tecrübe kazandırdı. Binlerce hastamı kazandığım tecrübelerle iyileştirdim. Sizlerde kazanacağınız tecrübelerle daha iyi öğreneceksiniz. Öğrendikleriniz kalıcı olacaktır.”
Fevzi Doktor, yaşama son derece mütevazı gözlerle bakan kişiliğini her fırsatta yansıtır. Bununla ilgili bir diyalog şöyle gelişecektir; Ortanca kızı Esma, öğretmenlik yaptığı 19 Mayıs Lisesi`nden evlerine gelir, az sonrada babası eve gelecektir.
-Baba ne kadar şıksın, düğünden mi geliyorsun? -Hayır, kızım tam tersi, cenazeden geliyorum.-Baba beni korkutuyorsun, kim öldü?-48 yıllık çok samimi arkadaşımı kaybettim. -Kim o baba? Ben tanıyor muyum?-Çarşı Cami`inin orada ayakkabı boyacılığı yapardı. Onu çok severdim. Romanlarda Drama`dan geldikleri için beni çok severlerdi. Bende onların sevgisini hiç karşılıksız bırakmadım. Rahmetliye çok takılırdım. “oğlum siz gelirken geminin güvertesinde geldiniz. Onun için teniniz esmer. Bizse kamarada geldik, o yüzden beyaz tenliyiz.” Allah nur içinde yatırsın.
Fevzi Doktor`un kızları, eğitimlerinin ardından yuvalarını kuracak. Önce, büyük kızı Ayşegül, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesinin sevilen hocalarından biri olan, Sacit Yıldız`la evlenecekti. Benim de ameliyat olduğum üroloji profesörü Sacit Bey`in, 19 Mayıs Tıp Fakültesi`nde görev yaptığı yıllarda, Fevzi Doktor`un sevgili eşi Yüksel Hanım, tıp fakültesinde ameliyat olmuş, eşi de onu ziyaret edecektir. Ziyaret saati çoktan geçse de içeri alınmayacağını aklından bile geçirmeyerek kapıya yönelir, “İçeri giremezsiniz, ziyaret saati değil” sözlerine karşılık, “Bende doktorum” diyecek ama işe yaramayacaktır. Tek çare olarak aklına klasik yöntemi kullanmak gelir.” Profesör Doktor Sacit Yıldız`ın kayınpederiyim” dediğinde, kapılar ardına kadar açılsa da, gönlü kırılmıştır.
Yetmişli yaşlarda binlerce hastaya şifa dağıtmış biri için yaşadığı olay onu çok üzecek ve ömrünün sonuna kadarda bunu unutmayacaktır.
Recep Yılmaz