Bir Maniniz Yoksa Eski Komşularınız Size Gelecek (3)

Bir Maniniz Yoksa Eski Komşularınız Size Gelecek (3)

Kuzey Avrupa'nın soğuk insanlarını Yunanistan da bulmanız mümkün değil...



18 KASIM 2015 GEZİMİZİN ÜÇÜNCÜ GÜNÜ

Otelimiz Farage, Neabafra'ya göre daha yüksek bir konumda, sabah uyandığımızda her tarafın sisle kaplandığını görüyoruz, neşe içinde kahvaltıya başlıyoruz iki şey Yunanistan da bizi çok zorluyor, dünyanın en büyük zeytin üreticisi olan Yunanistan da otellerin çoğunun kahvaltısında zeytin yok, yada yeşil zeytin servis ediiliyor, sallama siyah çayı bile hep yanımızda taşıyoruz, yunan halkı siyah çayı çok tüketen bir toplum değil, bildiğimiz karadeniz çayını ancak çok üşütüp hastalandıklarında içiyorlar, Türk insanı hep hasta sürekli çay içiyor deyip gülüyorlar,

Kahvaltımız bitip otelden ayrıldığımızda saat 10,u buluyor, Nea Bafra bağlı bulunduğu vilayet olan Serez'e Dramadan daha uzak güzergahımızda Yunanistanın en büyük şehirlerinden biri olan Serez var, orada Despoina Sinaniodou ve Stratos Serafim adındaki aslen Bursa İznik kökenli arkadaşlarımız bizleri karşılayacak, Desponia hanımla yıllardır Facebooktan arkadaşlığım var Stratos ile ise 3-4 aydır telefonlaşıyoruz, önce Desponia kardeşimi arayıp bulunduğumuz yeri bildiriyorum, beş dakika sonra eşiyle birlikte geliyorlar, sanki onu yıllar önce görmüşüm hissine kapılıyorum , insanın bir başka ülkenin neredeyse her şehrinde kardeşleri olması ne güzel, Desponia da benim kız kardeşlerimden biri eşi ile internet ortamında bile hiç görüşmüşlüğüm yok ama aynı sıcaklığı ondada hissediyoruz, bir yerlerde oturalım diyorlar ama önce Stratosu bulmalıyız diyorum akraba oldukları için görüşüyorlarmış zaten, Stratos telefonda bedestende olduğunu söylüyor, gerçekten de bedestene girer girmez belli bir buluşma noktamız olmamasına rağmen ona rastlıyoruz grubumuz büyüyor toplam 6 kişiyiz,Desponia bizi Serez'in en güzel kafe,sine götürüyor, sabah kahvaltısındaki çay içme alışkanlığım öğle vakti kahveye dönüşüyor, onların Ellinika bizimse Türk kahvesi dediğimiz Osmanlı kahvesini sipariş ediyoruz, pişirme ve sunma her iki tarafta da aynı,, sade kahve için Sketo, orta kahve için Metrio, şekerli için Gliko demeniz yeterli, kahvenin yanında aynı bizde olduğu gibi lokum ikram ediyorlar, lokumdan laf açılmışken Serezin lokumu çok meşhur ayrıcada yılda bir kez yapılan özel bir lokumu da var, Despoina çok becerikli bir o kadarda hareketli biri, samimiyeti en yakın akrabanızdan bile fersah fersah ilerde, kaşla göz arasında lokum paketlerini hazırlatıyor, buralarda sizi asla hediyesiz bırakmıyorlar,
Kuzey Avrupanın soğuk insanlarını Yunanistan da bulmanız mümkün değil, elleri son derece açık, krizdeyken böyle davranabilen bir halk kriz öncesinde nasıldı acaba?, Stratos, kafe de hesabı ödüyor sırada Serez çarşısını gezmek var, fotoğraf makinalarımızı ilk kullanacağımız yer Serez zincirli cami oluyor, Zincirli camiinin içi gayet iyi korunmuş, içerde küçük bir gezinti yapıp çıkıyoruz , caminin bahçesinde tarihi eserler sergilenmiş, çoğu caminin başına gelen Zincirli camininde başına gelmiş minaresini yıkmışlar, cami bahçesinde gezerken Desponia Osmanlı tarihinin en büyük isyanlarından biri olan Şeyh Bedrettin isyanınının burada bastırıldığını ve Bedreddinin Serez çarşısında asıldığını anlatıp bir de onunla ilgili bir pasaj okuyor,

Yağmur çiseliyor.
Serezin esnaf çarşısında,
Bir bakırcı dükkanının karşısında
Bedreddin'im bir ağaca asılı...


Cami gezimizin ardından bizlere öz abimiz gibi davranan güzel insan Stratos la vedalaşıyoruz, Desponia ve eşi bizi bırakmak niyetinde değillerSerez kalesinide görmek üzere iki otomobil ağaçlarla dolu manzarası çok hoş bir yoldan şehrin yukarılarına doğru hareket ediyoruz, kaleye vardığımızda kafelerin tıklım tıklım dolu olduğunu görüyoruz kasım ayı olmasına rağmen rağbet gören bir yer, Serezin her yeri alabildiğine görünüyor, şehrin büyüsüne kapılıyoruz, fotoğraf makinalarımız yine elimizde ilgimizi çeken her yere koşturup duruyoruz, onlarca fotoğrafı kısa sürede çekiyoruz, kış aylarında günlerin çok kısa olması bizleri acele etmeye sevk ediyor, geçirdiğimiz yarım saatin ardından Serez'deki Ayasofya camiini görmek üzere şehir merkezine hareket ediyoruz, İstanbul ve Trabzon'dan başka iyi bilinen bir Ayasofya kilisesi daha olduğunu burada öğreniyoruz, Osmanlı döneminde buraya küçük Ayasofya deniyormuş, oldukça güzel bir tarihi eser, bakım görmese bile virane görüntüsü yok, Serez de oldukça fazla vakit geçirdik, dostlarımız olmasa Serez'i bu kadar sevebilir ve gezebilirmiydik bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki, orada bizim kardeşlerimiz hep var olacak, yavaş yavaşta olsa tüm dostluk ve kardeşlik şehirlerini yeniden inşa edeceğiz gönlümüzü Serez'deki kardeşlerimizin yanında bırakarak vedalaşıyoruz, oldum olası uzun vedalaşmaları sevmemişimdir, duygu dolu anılarla gaza basıyoruz, ver elini Kırlıkova,
Kırlıkova Dramaya bağlı olduğu halde, saat uymadığı ve vakit kalmadığı için ilk gittiğimizde gezememiştik, Serez'den tekrar Drama yönüne hareket ediyoruz mesafeler çok yakın olmasına rağmen kış mevsiminden dolayı vaktimizi iyi değerlendirmek istiyoruz, Kırlıkovanın yeni adının küçük şehir anlamına gelen Mikropoli olduğunu Dramada öğrendiğimizden gideceğimiz yeri biliyoruz, buralarda herkesler her yerleri biliyor sormanız yeterli, hiç bunalmadan bir saat sonra Mikropoli yoluna giriyoruz, tabelalar bizi köyün girişine kadar götürüyor, Rodop dağlarının eteğine kurulan köy uzaktan bizlere hoş geldiniz diyor,
Kırlıkova'ya gelmemizin en büyük nedeni arkadaşımız Efkan'ın Anneannesinin burada doğup mübadelede Bafra'ya gelmesi, köyün içine girdiğimizde pırıl pırıl bir meydanla karşılaşıyoruz tüm yollar asfalt, göze çirkin gelen tek bir yapı yok, sokaklar bomboş, buraya köy demek ne kadar doğru olur bilmiyorum oldukça geniş bir alana yayılan köyün meydanında ihtiyarların vakit geçirdiği bir kahvehane var, Köyde Osmanlı evlerinin ne tarafta olduğunu soruyoruz tarif ediyorlar, tarif eden kadının elinde paketler var alıp taşıyorum az çok Türkçe biliyor baba Alman Anne Rum bir melez olmasına rağmen Almanlara daha çok benziyor, bizi virane hale gelmiş yan yana üç Osmanlı evinin önüne getiriyor bunlar bir ağanın hanımlarına aitmiş diyor, ağanın 3 tane hanımı varmış her birine ayrı ev yaptırmış, evlerin önünde hatıra fotoğrafı çektirirken benden bir kaç yaş büyük birisi bir evin önünde bahçe işleri görüyor, tam oradan uzaklaşırken bizi çağırıyor buyurun gelin anlamında el işareti yapıyor Kars'tan geldiklerini söylüyor ne yapıp edip bize pasta ikram edip kahve içiriyorlar, Allah'a ısmarladık demeye kalmadan oradan geçen sempatik bir kadın Türk olduğumuzu anlayarak hoş geldiniz diyor, içten gülümsemesine bizde tebessümle karşılık veriyoruz,, hemen gitmeyin ben sizi köyü biraz daha gezdireceğim diyor mükemmel Türkçesiyle, meğer Almanya da yıllarca kalmış ve hep Türklerle komşuluk yapmış, Türkçe'yi de komşularından öğrenmiş, meraklı olan Türk komşularına da Yunanca öğretmiş, adının Maria olduğunu öğrendiğimiz hanım arabasına atlayıp beni takip edin diyor, medeniyet bu olsa gerek oldukça güzel ve genç sayılabilecek bir kadın, 3 erkeği peşine katarak köyü gezdirmeye kalkıyor, bunu yalnızca insanlık ve dostluk adına yapıyor, aynı durum ülkemizde yaşansa ne olur yorumu size bırakıyorum, neyse, bir kaç dakika sonra etrafı çitlerle çevrili kocaman bir eski konağın önünde duruyoruz, konağın mübadele öncesinde Demir ağa adında bir Türk'e ait olduğunu öğreniyoruz, bakarken insana hüzün veriyor, bu insanlar buraları, bu güzellikleri, ağaçları, kuşları , mezarları nasıl terk edip gidebildiler diye düşünüp kahroluyor insan, Maria'nın Türkçesi kadar rehberliği de çok güzel , seviyorum burayı diyor, Drama bile çok güzel bir şehir olmasına rağmen orada duramıyorum ben buraya aşığım burada ömrümü tamamlayacağım diyor, yurt dışında yüzlerce insan tanıdım ama bu kadar sempatik olanını hiç görmedim, Recep abi yine bekleriz diyor, geldiğinizde evimde misafir etmek isterim diyor, bombaların peş peşe patladığı binlerce insanın öldürüldüğü bir coğrafyayı kanıksamış olan bizler için bu diyalog sanki bir rüya, üç arkadaş inanılmaz derecede mutlu oluyoruz bu sohbetten, Maria,dan izin istiyoruz ama olmaz diyor bir ev daha göstereceğim, az ileride bir evin önünde durduruyor bizi, evin ön yüzünde ay yıldızlı Osmanlı arması var gördüklerimiz gerçekten heyecan verici, hemen fotoğraflıyoruz tabi ki, Kırlıkova'nın asla unutamayacağım tarihi evlerini, çeşmelerini, meydanını ve güler yüzlü insanlarını hafızalarımıza kazıyıp Maria,ya teşekkür edip bir daha gelmek için birbirimize söz vererek Kırlıkova'dan ayrılıyoruz, niyetimiz akşam olmadan Kavala'ya gidebilmek,Önceki gezilerimden biliyorum Kavalanın akşam manzarası tarif edilemeyecek kadar güzeldir, yola revan oluyoruz ama Faceboktaki paylaşımlardan nerede olduğumuzu anlayan bir başka Facebook arkadaşım olan Kostas Triantafilliou, adındaki arkadaşın mesajı bizi Dramaya davet ediyor, Kavala'ya mutlaka gitmemiz gerek yazılı mesajımıza aldırmıyor ısrarla gelmemizi rica ediyor, niyetimiz Yunanistan da dostlarımızı ziyaret etmekse bundan güzel bir fırsat olabilir mi, tabi ki rotayı Drama,ya çeviriyoruz, Dramanın girişinde bir otelin önünde durup otelin adını veriyoruz iki üç dakika sonra gelip bizi karşılıyor, gerçekten çok samimi biri, bir kaç dakika süren ayak üstü sohbetten sonra bizi çalıştığı belediye binasındaki odasına götürüyor, hepimize birer tane Drama ile ilgili hazırlanmış Cd, harita, broşür vs gibi tanıtım paketi veriyor, ardından yemeğe davet ediyor, bizde acıkmışız itiraz bile edemiyoruz, et mi balık mı diyor, tercihimiz balıktan yana, çok hoş bir balıkçı Restaurantına götürüyor, Drama iç bölgede kalmasına rağmen Restaurantın ustası çok becerikli harika deniz mahsulleri yiyor Uzo içiyoruz, Costas Fransa da okumuş çok kültürlü biri, birkaç dil biliyor, müzik konusunda çok bilgili olduğunu sohbetinden anlıyoruz, aynı zamanda da tüm Rumlarda olduğu gibi iyi bir tarihçi, Ataları Tekkeköyün Andırya [Antyeri] köyünden gitme dedesinin köyün kilisesinde Naip olduğunu söylüyor, Samsuna bir kez gelmiş, defineciler adeta kabusu olmuş, sohbet çok güzel ama gitmemiz gerek keyifli geçen bir gecenin ardından candan ve adam gibi adam Costas'a gün içinde çok yorulduğumuzu ve Kavala'ya doğru hareket etmek istediğimizi söylüyoruz, az önceki müzik sohbetinin boşuna olmadığını iki dakika sonra anlıyoruz bizi Dramanın konservatuvarına götürüp tüm çalışmaları teker teker gösteriyor, içeriden gelen müzik bize hiç yabancı değil çoğu Anadolu ezgilerinden oluşuyor Kemençe her zaman ki gibi baş tacı, Kostas bizi istemeyerek de olsa yolcu ediyor, yine fotoğraflar fotoğraflar, fotoğraflar.
Bir saat sonra ver elini biricik Aşkım da yani Kavala'dayız orası benim aşkım bir tanem sevgilim, geçmiş tüm ihtişamıyla yaşıyor, Otelimize hemen yerleşiyoruz çok yorulmuşuz Kavala'daki dostları sabah arayacağız, Kavala sokaklarında yaklaşık bir saat gezinip oteldeki odalarımıza çıkıyoruz gecenin güzelliği adeta hepimizi sarhoş etmiş durumda. 

YAZAN-RECEP YILMAZ DEVAM EDECEK

Not: İkinci fotoğraf Serez Zincirli Camii
Bir Maniniz Yoksa Eski Komşularınız Size Gelecek (3)