Bir Rumeli Eşkiyası: Öküzebinmez

Bir Rumeli Eşkiyası: Öküzebinmez

Efsaneyle Karışık Ürkütücü Bir Hikaye


Manastır, Florina, Kesriye taraflarında eşkiyalık yapıp rumeliden anadoluya geçen meşhur ÖKÜZBİNMEZ adlı şakinin ibretlik öyküsünü Florinalı bir mübadil olan Cemal Şenses'ten öğrenizyoruz:
"Öküzebinmez iflah olmaz bir haydut. Geçtiği yerde ot bitmez, od tütmez. Geride ocak bırakmaz bir kanlı şerir.
Önce Rumeli vilayetlerinde dolanıyor çetesiyle. Asker kaçağı. İyi de süvari. At üstünde attığını vuruyor.Aslı nesli meçhul. Ne diğer eşkiya çeteleri, ne paşalar, durdurabiliyor Öküzebinmez’i. Gittiği yeri kurutuyor.
Bir süre sonra hakkında dokuz canlı, soyu marazlı, ölmeyen söylenceleri türüyor.Kendi gitmeden adı varıyor dağlara ovalara, insanlar kaçışıyor.
Bir süre sonra korkusundan kervana varlıklıya çatmamaya başlıyor.Zira gittiği yerde dolanan olmuyor. Kısmetini arıyor. Arayan mevlasını da belasını da bulur bir gün diyor. Rumelinde kısmetimiz kesildi, Ne yapalım, bari Anadolu’ya canımızı atalım. Hem burada paşa kolları da kalabalıklaştı, oralar geniştir bulamazlar bizi diyor.
Bir yolunu bulup Rumeli’den kaçıp Anadolu’ya geçiyorlar. Kılavuz buluyorlar. Soyguna vurguna devam. İlkin bunlara çatan çatana. Eşkiyası, paşası, “Rumelinden çıkma bir adem, gelsin de görsün gününü” kafasında kollarla, çetelerle bunların yoluna çıkıyor.
Öküzebinmez ayaklı lanet sardık zannediyorlar sıyrılıp çıkıyor, birkaç tüfekle müfreze çeviriyor, geceleri konaklar basıp yakıyor. Bir süre sonra paşalar, çeteler yılıyor, çıkmıyor karşısına.Bu sefer kervanların köylerin yolları açılıyor bunlara, kasıp kavuruyor memleketi.
Ha sıtma ha Öküzebinmez.Anadolu halkı da başlıyor, “bu Rumelinin meşhul bir kabrinden fırlayıp gelmiştir, ölmez” temalı söylencelere. Korku saldıkça direnen olmuyor. Kurdun merhameti kuzuyu ağzında taşımak derler bunda o da yok. Acıma merhamet yok. İlişmediği kimse kalmıyor.Akçenin çoğu kılavuza yatağa gidiyor. Akçe tutmuyorlar. “Dünya bizim, etiyle, kanıyla bizim” kafasındalar, canlarının çektiklerini alıp götürüyorlar zaten.
Hayat bu ya. Artık birinin bedduasını mı aldı bilinmez, bir söylenti çalınıyor kulağına. Köyün birinde bir gelin alayı. Çeyizini öve öve bitiremiyorlar.Öküzebinmez de o sıra son bir vurgun yapıp Acem diyarına yahut Kafkasa kaçma gayretinde, son demlerinde beyler gibi yaşama niyeti var. Köyün yerini öğreniyor kılavuzlar aracılığıyla. Köy çok sapa bir yerde, baskına gitseler varıp alamazlar çeyizi. Bu yüzden gelin alayının köyden uzaklaştığı sırada alayı basmayı düşünüyorlar.
Kısmen eski yazılanlardan kısmen de rahmetli dedem anlatırdı, eşkiyalar “kurt avını gözüne kestirince kırk gün ortalıkta görünmez” kavlinden kimseler.Mesela ağır bir düşmanı vuracaklarsa yahut bir yeri bir kervanı falan basacaklarsa birkaç gün ortalıkta görünmüyorlar. Ansızın saldırabilmek için savuşup gitmişler yahut hiç oradan geçmemişler gibi.
Pusuda da mantık aynı. Mesela bir noktada birine pusu kurulacak. Hiç dolanmadıkları arazinin uygun bir yerini belirlerler, gizlenmeye elverişli.Buraya geceden gelirler eğer kişinin oradan geçeceğinden eminlerse. Toprağa yatıp beklerler. Bir süre sonra oradan geçenler için kıpırtısız yattıklarından taşla kayayla toprakla bir sayılırlar. Hayvan bile alışır ki en önemlisi de budur.Tecrübeli eşkiyalar bir yoldan geçeceklerinde eğer orada hayvan vs. görmezlerse, yol olağandan ıssız ve sessiz ise kan döküleceğinden, pusu olduğundan kıllanırlarmış.
Neyse işte Öküzebinmez de böyle bir yer seçmiş. düğün alayının geçeceği gün belli. geceden gidip yolun iki tarafına yatmışlar. Adamları alışık ama Öküzebinmez yine de uyarmış: “Hacet gidermeye, tütün sarmaya, öksürmeye, sırtını kaşımaya kalkan olursa yatırır keserim!”
Bekliyorlar bunlar.Sabah olmuş çatmış. İnceden davul zurna sesi duyulmaya başlamış. Yolu görenler kuş ıslığıyla haber vermiş alayın gelişini. Eller tetikte.Alay yaklaşmış geçiyor. Gelin at sırtında geçiyor allı fistanla. Boynunda ve kolunda altınlarla. Gözleri kamaşıyor eşkiyaların.Öküzebinmez tetiğe dokunur dokunmaz diğerleri de dokunuyorlar. Alıcı kuş gibi çevirmişler gelin alayının etrafını. Yağlı kurşunlar uçuşuyor.
Alaydakilerden kimi yere düşmüş, kimi beyhude yere kaçmaya çalışmış. Vurulanlardan biri de gelinin atının gemini tutan güvey. Damat düşünce at kurtulmuş. Gelin atı sürüyor. Öküzebinmez’in gözü altınlarda. Ahali teslim olmuş ne yazar, gelin kaçıyor at sırtında.
Öküzebinmez: “Dur!” diye böğürmüş. Namluyu ata çevirmiş. Kör kurşun atı vuracağına gelini vurmuş. Feryatla yıkılmış kızcağız.O zamana kadar yaralarının sızısınden inildeyenler hariç çoktan sus pus olan köylüler bir anda feryat figan ağlamaya başlamış mahvolduk diye,Öküzebinmez bunlar böyle ağlayıp bağırınca seslenmiş: “Bize malınız gerek sizi kesip biçmekle ne vakit kaybedelim! Gebermeyeceksiniz!”
Köylüler feryat figana devam ediyor. Yine sesleniyor: “Bre bu gelin hepinizin mi hısmıdır da böyle ağlarsınız bir ağızdan?”
Yok diyorlar meğer kızın kimi kimsesi yokmuş, anasını babasını akrabalarını soruyor köylülere kızıp. “O zaman ne diye ağlarsınız?”
Köyün muhtarı diyor: “Bu kız başımızda bir sıkıntıydı. Biz kurtulmak için allayıp süsleyip zengindir diye başka köye verip kurtulacaktık.”
Öküzebinmez şaşkın tabi, Muhtarın demesine göre kızın kimi kimsesi yok, filanca birinin evinde hizmetçi. Ufakken bir dere kenarında peri sevdasına tutulmuş.Gerçi kızın sevip sevmediği meçhul zira asıl sevdalı kızı görüp köye musallat olan peri oğlu imiş. Bazı geceler köye adamlarıyla gelir kızı ziyaret eder, bu esnada ahali korkulu hallere tanık olurmuş. Kızı daha önce köyden birine vermeye kalkmışlar ailesiyle birlikte boğmuş.
“Tam başka köye savacaktık oraya musallat olsun diye siz geldiniz” demiş muhtar.
Öküzebinmez gülmüş geçmiş “benden ala karakoncolos mu var”, Toplamış malları çeyizi, çetesiyle birlikte sığınaklarından birine geçmiş. Hesapta geceyi orada geçirip başka diyara savuşacak.Gece karınlarını doyuruyorlar, ziyafet sofrası kurmuşlar. Öküzebinmez baş köşede. Birden içi yanmaya başlamış. Sanki günlerce çölde kalmışçasına bir susuzluk. Testiden rakı, şarap dahi kâr etmemiş. Pınar varmış bir tane kondukları yere yakın kana kana su içmek istemiş.Pınara tek başına inmiş, ortalık karanlık. Görüyor çevreyi ama hayal meyal.
Pınara eğilip su içerken birini görmüş. Taşların üstünde oturuyor.Temiz yüzlü gençten bir çocuk. Zerrece kötülük beklemezsin. Paşaların falan casusu sanıyor, köylülerden birini yollamışlar zannediyor.
“Kimsin?” diye sesleniyor.
“Yavuklumu vurdun sen” diye karşılık alıyor.
Öküzebinmez deli kere deli: “Ben çok yavukluya kıydım seninki kimdi”
Böyle der demez o temiz yüzlü delikanlının gözlerinin fener gibi ışıldadığını görüyor birden. Korkuyla kaçmaya başlıyor adamlarına doğru. Ama varamıyor. Nereye gitse o delikanlının bir yerde oturmuş kendisine ışıldayan gözlerle baktığını görüyor.
Korkusundan bir tavşan çukuruna sığınıyor. Toprağı kazıyor sığabilmek için saklanabilmek için. Toprağı kazarken elleri bir şeye takılıyor. İnsan yüzü olduğunu fark ediyor. O karanlıkta korkudan kendisine öyle geldiğini zannedip kazmaya devam ediyor korkuyla. Bu sefer bedenle karşılaşıyor, bir kadın cesedi.
Gözü karanlığa alışkın ama yine de gördüğüne inanamıyor hayal sanıyor. Gündüz öldürdüğü gelin. Gelin birden gözlerini açıyor aynı ışıltı: “Sen benim gözüme, boğazıma toprak dolmasına neden oldun ben de seni toprakta boğacağım” diyor boğazına yapışıyor.
Eşkiyanın çetesi bu sırada ağalarının gecikmesinden pirelenip birkaç kişiyi ona bakmaya gönderiyorlar. Adamlar pınarın yakınlarında bir çukurda Öküzebinmez’in ölüsünü buluyorlar. Kendi elleriyle kendi boğazını sıkmış vaziyette. Gömmeye bile korkup oradan uzaklaşmak istiyorlar.
İki gün sonra köylüler buluyor cesetlerini. Elleri ağalarınınki gibi kendi boyunlarında."