Çalı Harmanı...

Çalı Harmanı...

Metin Edirneli'den "diken yarası" yorumu


Çalı Harmanı… Sevgili Akın Üner’in romanının adıydı; güzeldi… Hem de bir oturuşta okunan cinsinden kadar güzel… Sevgili Akın Üner, bu adı, neden koydu tam olarak bilmiyorum. Ancak bildiğim, bizim bölgede, Rodoplarda da Çalı Harmanı’nın olduğudur…
Çalı Harmanı deyip geçmeyin… Zordur harmanı çalının; karaçalının… Kocaman, iğne gibi dikenleri vardır boğuşmanız gereken… Keserken de taşırken de...
Yoksa başınızın derde girmesi işten bile değildir… Kocaman dikenleriyle boğuşmak zorundasınız deyince; size bu konuda yaşadığım bir anımı anlatayım…Sanırım 70’li yılların sonuna doğruydu. Satıköy’de (Satküü) dedemin eşeğine binmiş, iki tarafı karaçalıdan yapılmış avlunun (çitin) olduğu dar, eğimli, engebeli patikamsı bir yoldan tütün tarlasına doğru gidiyordum; atına binmiş cepheye giden bir savaşçı edasıyla... 
Eşek, hafif rüzgârla birlikte havalanan kâğıttan ürküp hızla koşmaya başladı. Zavallı, kulağı 10-15 gün önce zorla, bilinmeyen biri tarafından kesildiğinden beri böyleymiş. En ufak bir şeyde ürküp koşuyormuş. Neyse, usta binici olarak ben, bu duruma en fazla 40-50 metre dayanabildim. Sonra mı? Sonra boş bir çuval misali düştüm.
Ama nereye? Karaçalıdan yapılmış avlunun üstüne. Gömleğim gitti. Fakat her tarafıma batan karaçalı dikenlerinin verdiği acıdan dolayı gömleği düşünen kim! İşin utancı da cabası... Tek tek çıkarılan dikenler, her diken çıkarılışında tekrar tekrar yaşanan acı ve utanç. 
Sanırım bu mevsim, Rodoplarda karaçalı harmanı için en uygun zaman. Çünkü bu işin, bitki filiz sürmeden, baharla birlikte yeniden canlanmadan yapılması zorunlu. Yoksa doğa size, gelecek yıl aynı cömertliği göstermez…
Evet, bu mevsim, harman için en uygun mevsim. Ancak bunun için önce yaşanan ağır kış koşullarının ve doğayı ve yaşamı işgal eden kalın kar örtüsünün kalkması gerek. Ama dedim ya zor iştir çalı harmanı… Kocaman dikenlerle boğuşmak için kalın kıyafetler ve eldivenler giymeniz gereklidir. Taşımak için bu da yetmez. İpe bağladığınız karaçalı dikenlerini sırtınıza aldığınızda batmaması için, kalın giysilerin yanında diken ile vücudunuz arasına bir de kalın pösteki koymanız gerek… Yoksa sırtınıza batan dikenlerle baş etmeniz mümkün değil… Tam bir işkence… 
İşkence demişken… Balkan Savaşı esnasında işgal ordularının başvurduğu işkence araçlarından biri de yine karaçalıdır. Şaban Ali Aydın’ın aktardığına göre olay, Kırklareli’nde eski Dereköy yolu üzerinde bulunan Kapaklı köyünde geçmektedir. Anlatıldığına göre, Balkan Harbi esnasında bölgeye gelen işgal ordusu askerleri, köylüleri, süngüyle ölmek ya da karaçalı dikenleri üzerinde çıplak ayakla yürümek konusunda bir seçime zorlarlar. Olayın kahramanı Ali Kuzu, “Yaşlı dedem, kendini çalının üzerine atmış, bu arada annemin ve benim de yaralanmamamız için vücudunu siper etmiş. Yaşadığı acılardan ve meydana gelen yaralardan dolayı dedem daha sonra fazla yaşamadı ve öldü” diyerek olayı aktarmakta. Yaşanan bu olay, karaçalının ne olduğunu en iyi şekilde ortaya koymaktadır. 
Başa dönersek... Sanıyorum sevgili Akın Üner, mübadeleyi anlattığı romanına, yaşananların insanlar için ne kadar acı olduğunu vurgulamak amacıyla bu adı verdi… Alegori yaptı… Ali amca da anısını aktararak konuya açıklık getirdi.
Çalı Harmanı ne mi? Gerisini siz düşünün artık…