Dedemin İlk Aşkı Gülşişe'nin Öyküsünü Okumak İster misiniz?

Dedemin İlk Aşkı Gülşişe'nin Öyküsünü Okumak İster misiniz?

Recep Yılmaz'dan Sıcacık Bir Yaşam Öyküsü


Bugün size yüzyıllık gerçek bir aşk hikayesini anlatacağım bu yazıyı yazmak için tam 35 yıl bekledim, uzun bir süre değil mi? 

Adını taşıdığım dedemi hiç görmedim. Doğmadan iki yıl önce rahmetlik olmuş. Annemin de babasını hiç görmedim, bir torun olarak dede sevgisini canlı olarak hiç yaşayamazsam da adını gururla taşıdığım Recep dedemi görmeden çok sevdim. Onunla ilgili her şeyi dikkatle dinledim, bıraktığı hatıralara emanetlere defalarca baktım, anılarını anlatan büyüklerimin her zaman dizlerinin dibindeydim. 

Dedemle ilgili özel bir şey vardı ki o konu açıldığında pür dikkat anlatanı dinlerdim, dedemin Askerlik yaptığı Ardahan da evlendiği bir kızdan söz ederlerdi. Neden onu bırakıp geldiği hakkında çok uzun olmayan cümlelerle duyduklarını anlatırlardı, dedemin ilk aşkının Gülşişe olan adı adeta beynime kazınmış; o isimle büyüyordum. Gülşişe adını hiç bir yerde duymamıştım acaba yanlış mı telaffuz ediyorlardı? 

Dedem ilk aşkını neden oralarda bırakmıştı? Elimde Ardahan ve Gülşişe isminden başka hiçbir veri de olmadı.Yine de sabırla yıllarca araştırdım, iğneyle kuyu kazdım adeta. Of'taki nüfus ve tapu kayıtlarına bile ulaştım, doğu bölgemize iş için firmamızın gitmesi benim için ilk fırsattı bunu iyi değerlendirip 20 yaşımda Ardahan'a gittim. Oradaki bayim, verdiğim bilgilerin kısıtlı olduğunu bu şekilde bulamayacağımızı söyledi.

O yıllarda internet de olmadığı için yine sabrıma sığınıp beklemeye başladım. İki yıl önce iş gezisi için tekrar Ardahan'daydım.

Bu kez biraz daha donanımlıydım. Askerliğini atlı süvarı olan yapan dedem, bir Karakolda görev yapmış olmalıydı. Ardahan'daki bayimizden yardım isteyerek ilk Karakol yerini seçmiştim. 22 köyden oluşan Hoçvan eski bir Ermeni yerleşim yeriydi ve orada Ardahan'ın en büyük karakolu vardı, heyecanla Hoçvan merkeze ve Yeni Karakol köyüne giderek araştırmalarıma başladım. Yaşlı insanları dinledim. Hava buz gibi soğuk, yollarda zar zor ilerliyoruz, yine de işin peşini bırakmaya niyetim yok. Yaşlılar bildikleri her şeyi anlatsa da Gülşişe adını kimse duymamıştı, ayrıca bu ismin Hoçvan bölgesinde hiç kullanılmadığını da öğrendim. Hülya Avşar'ın da akrabalarının bulunduğu Avşar köyünden çok üzgün bir şekilde ayrıldım.

Bir yıl sonra iş için yine Ardahan'dayım. Bu kez Ardahan merkezdeki eski Karakol ile ilgili bilgi topluyorum ama çabalarım nafile: Ne Gülşişe'yi biliyorlar ne de eskileri...Ardahan yakın civardan göç almış. Özellikle Göle'den gelen Kürtler ve Ahıska Türkleri nüfusun büyük kısmını oluşturuyorlar, çaresizlik içinde Samsuna yine geri döndüm ama aklım hala oralarda.

Artık dedemin ilk aşkı bende bir saplantı, onu mutlaka bulmalıyım? Acaba google amca bana yardım eder mi, herkese yardım ediyor da bana neden yardım etmesin? Bir akşam Google amcaya Gülşişe ve Ardahan isimlerini yazdım: O da ne!!! internet de bir haber Çamlıçatak köyünde bir Traktörün devrildiği ve Gülşişe isimli bir kadının öldüğü yazıyor! Evet, ilk adımı Google amca sayesinde atmıştım, gerisi kendiliğinden gelecekti, buna emindim. 

En güzel tarafı da eski Karakollardan biri oradaydı, bugün Çamlıçatak köyü muhtarı Selahattin beyi aradım, ve dedemin yüz yıl önceki aşkını anlattım, biliyorum dediğinde artık dünyalar benimdi, evet dedi bizde burada bu anlatılanlarla büyüdük dedenin ilk aşkını burada herkes bilir, evet dostlar en yakın zamanda Ardahan'dayım. ama gitmeden önce bu hafta bu aşkı size anlatacağım merak etmeyin.

1873 Yılı Sonbaharında Süleymanoğullarından Durmuş ve Eşi Hamide'nin bir erkek çocukları dünyaya gelir, Çocuğun adını Mustafa koyarlar, ailenin bu sevinci yaşadığı yıl Osmanlı İmparatorluğunun başında Sultan Abdulaziz bulunmaktadır, koskoca cihan devleti ekonomik sıkıntılarla boğuşmakta kendini her yönden yenileyen Avrupa ve Amerikanın gerisinde kalmaktadır. Ayrıca Rus İmparatorluğu ile ilişkiler son derece sorunludur, Mustafa 1877 yılında 4 yaşına geldiğinde Osmanlı Rus savaşı patlar, Doğu Anadolu ve Giresun dan itibaren Karadeniz bölgelerimiz Bolşevik ihtilaline kadar muhtelif tarihlerde işgal edilecektir.

1877-1878 Osmanlı Rus savaşında İmparatorluğun başında Sultan Abdulhamit bulunmaktadır, Osmanlı imparatorluğu anılan tarihlerde girdiği savaşta büyük bir yenilgi alır, Ruslar Osmanlı sarayının dibine kadar gelirler, Ayastefanos Anlaşması ile ağır savaş kayıplarına imza atan Osmanlı Avrupada kaybettiği büyük toprakların yan ısıra Doğuda Kars, Ardahan, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Karadeniz de ise Batum ve Artvin gibi şehirleri Ruslara bırakmak zorunda kalır.

93 harbi olarak anılan savaş trajik olaylar ve göçlerle doludur, Ruslarla yapılan 1829 Osmanlı Rus savaşında elden çıkan Ahıska şehrindeki Türk ahalinin büyük kısmı Osmanlı topraklarına göç etmiş Kars, Ardahan, ve Artvin de iskan edilmişti, Ahıskalılar 93 harbinden sonra aynı sıkıntıları tekrar yaşarlar, Tüm bu acı dolu yıllar yaşanırken Trabzon vilayetine bağlı Of kazası Yavan köyünde de yıllar su gibi akmış Durmuş ve Hamide çiftinin oğulları Mustafa yetişkin bir delikanlı olmuştur.

1891 yılında Mustafa ailesi tarafından komşu köyün kızlarından Güllü ile evlendirilir, askerden geldiğinde takvimler 1895 yılını göstermektedir,bu tarihten sonra Mustafa ve Güllü çiftinin 3,ü erkek 2.si kız 5 çocukları olur. Ailenin 1899 yılında doğan ikinci erkek çocuğuna Recep [dedem] adını koyarlar.

Osmanlı imparatorluğunda sıkıntılı yıllar devam etmektedir, Cihan devletinin başında yine Sultan Abdulhamit bulunmaktadır, Süleymanoğlu ailesinin Of kazası Yavan köyündeki geçim kaynakları işlettikleri Tuğla ocaklarındandır, çocukların gençlik yıllarını yaşadığı yıllarda Rus imparatorluk askerleri Giresun Harşit deresine kadar tüm bölgeyi işgal eder.

Mart 1916 yılında Of kazası işgale 21 gün dayansa da Rus işgali gerçekleşir, Eli silah tutan gençlerin büyük kısmı dağlara çıkar, dağlarda sürdürülen çete savaşlarında adını taşıdığım dedem de bulunur. Birinci dünya savaşının en önemli sonuçlarından biri olan Bolşevik ihtilalinde komşularla sıfır sorun politikası uygulayan Rus kızılordusu Batum'a kadar olan tüm sahil şeridinden çekilir of kazasındaki çekilme tarihi 28 Şubat 1918 tarihidir.

Osmanlı zayıf da olsa bölgede otoriteyi tekrar tesis eder, dağlardaki gençler evlerine dönerler, Süleymanoğlu Recep 1918 Temmuzunda askere alınır 4 yıl sürecek askerliğinin büyük kısmını batıdaki şehirlerde geçirir 1920 yılının sonlarında doğu cephesine sevk edilir 23 Şubat 1921 yılında Ardahan'a giren Türk ordusu oluşturduğu süvari birliklerinin bir kısmını yeni kurulan karakollara yerleştirir, Süleymanoğlu Recep bu karakollardan birine sevk edilir.



1917 yılında Bolşevik ihtilalinin gerçekleşmesinden sonra iç savaş yorgunu Rusya 3 Mart 1918 tarihinde Bretz-Litosk antlaşması ile Kars ve Ardahan'ı Osmanlı Devleti’ne geri verecektir. Antlaşma kurallarına uyan Rusya anlaşmadaki şehirleri boşaltır fakat meydana çıkan otorite boşluğunda boşalan bölge Ermeni ve Gürcüler tarafından işgal edilir. Posof şehri de işgalden nasibini almış tüm köyler Gürcü askerler tarafından yakılmıştır.

Evleri yanan Posoflu Ahıska Türkleri Gürcülerin kontrolü dışındaki Ardahan'ın KOLAPERT köyüne yerleşirler, Göl kalesi anlamına gelen Kolapert Türkçe GÖLEBERT şeklinde telaffuz edilen bir Ermeni köyüdür, Posofun özellikle Ölçekler köyünden gelenler Gölebert köyüne yerleşmiştir.

20 Nisan 1919 Tarihinde Gürcüler bu kez de Ardahan ve köylerini işgal edip Türkleri korumaya çalışan milli şürayı dağıtırlar. Türkler bu kez iki ateş arasında kalmıştır. Gölebert de beraber yaşadıkları Ermeniler ve işgalci Gürcülere karşı koyacak güçleri olmadığından Posof'ta yaşadıkları zor günleri tekrar yaşamaktan korkarlar.

Tüm bunlar olurken 19 Mayıs 1919 da Samsun'dan bir ışık doğar Ulusal kurtarıcımız Atatürk ün başlattığı kurtuluş savaşının ardından yeni bir ülke doğmuş onun önderliğinde Türk devleti kurulmuştur yeni Türk devletinin başlattığı kurtuluş savaşının ardından Kafkas orduları 23 Şubat 1921 tarihinde Ardahan'ı yeniden Türk topraklarına dahil eder, köyün yerlileri olan Ermeniler ise sınırın diğer tarafına geçer, Dedemin görevlendirildiği Karakol, bu köydeki bir Ermeni evinden devşirilir.

Aynı şekilde köydeki Ermeni kilisesi de Minare ilave edilerek camiye çevrilir. Dedem çalışkan ve zeki biridir, Osmanlıca okuma ve yazmayı Askerliğinin ilk yıllarında öğrenmiştir, o yaşlarda çoğu genç evlenip askere gitmişse de Rus işgalinden dolayı dağlarda süren yaşamın ardından hemen başlayan askerlik dönemi nedeniyle askere bekar gitmiştir.

Süleymanoğlu, Recep terhis olacağı 01.07.1922 tarihine kadar tam 16 ay Gölebert karakolunda vatani görevini tamamlayacaktır. Gölebert köyünde Türk karakolunun kurulmasının ardından geçen aylarda yaşam normale dönmeye başlamış, ertelenen düğünler peş peşe yapılmaya başlamıştır. Düğünlere Karakoldaki askerler de davet edilir. Trabzon vilayeti Of kazasının Yavan köyünden Recep ile Posoflu Ahıska Türklerinin güzel kızlarından Gülşişe'nin yaşamları Rus işgallerinin yarattığı durumdan ötürü Gölebert köyünde kesişir.

Farsça Zambak çiçeği anlamına gelen Gül-i Susen den ismini alan Gülşişe, Dedemin bakışlarını kaydırdığı, ilk kez aşık olma duygusunu tattığı kızdır. Biri Oflu, diğeri Posoflu iki genç için yeni bir yaşam başlayacaktır. Dedem Karakol komutanını da araya sokarak Gülşişe'yi ailesinden ister, kıyılan imam nikahıyla evlenirler.

Gülşişe'nin ailesinin evinde bir odada onlar için hazırlanır, Dedem askerliğinin bitmesine bir kaç ay kala ailesinden tek bir kişinin ne duyduğu ne bildiği bir şekilde evlenmiştir.

Of'un Yavan köyüne Ahıska Türklerinden bir gelin götürecektir. Karakoldan sık sık evine gider artık bir bekleyeni vardır.

Çiftin mutluluk içinde geçen günlerine gölge düşecek Gölebert köyü trajik bir olaya tanıklık edecektir. Tezkere gününe bir kaç bir kaç gün kala Gülşişe gelin, dayısının oğlunun düğününe gitmek için eşinden yani dedemden izin ister. Dedemin verdiği cevap nettir, "gidemezsin, siz düğünleriniz de erkek kadın birlikte halay çekiyorsunuz, böyle bir şeye asla izin veremem" deyip atına atlar ve görev yaptığı karakola gider.

Gülşişe gelin düğüne gitmeyi çok istemektedir, eşinin karakola gittikten sonra çoğu zaman olduğu gibi bir iki gün gelmeyeceğini düşünür ailesiyle birlikte düğün yerine hareket ederler. Diğer yanda ise dedem kısa süre önce evlenmiş olmalarına rağmen eşini iyi tanımıştır Gülşişe kendisi gibi inatçı biridir, düğüne gidebileceğini düşünür ve eve geri döner.

Tahmininde yanılmamıştır evde kimse yoktur. Gölebert köyü aylardır huzurlu ve mutlu geçen günlerin ardından on yıllarca konuşulacak bir kıskançlık krizinin hazin sonuçlarına sahne olacaktır. Evinde Gülşişe'yi bulamayan dedem hızla atını düğün evine doğru sürer, davul zurna sesleri kulağına gelmektedir, düğün evinin avlusunda tamda dediği gibi erkek kız karışık halay çekmekte, halayın içinde de sevgili eşi Gülşişe gelin bulunmaktadır.

Kıskançlık krizine girmiştir, hırsla atından iner, ilk aşkını canı gibi sevdiği eşini halayın ortasından çekerek alır, peş peşe attığı tokatlar, düğün evi çalgı sesleri yerine düğüne katılanların feryatlarıyla inler. Gülşişe gelinin ise ağzından tek bir ses çıkmaz, yediği tokatlar bedenini değil yüreğini yaralar, dramatik sahne sanki saatler sürmüştür. Asker olduğu için hiç kimse dedemin elinden Gülşişe'sini almaya cesaret edemez. bir süre sonra kalpleri kırık iki gencin yolları birbirine tekrar kavuşamayacak şekilde ayrılır.

Kendisini dinlemeyip düğüne giden eş ve hırsına yenik düşen bir adam için tam yüz yıl konuşulacak bir ayrılık rüzgarı esecektir, dedem atına biner ve karakoluna gider. Tezkeresini bir kaç gün sonra alarak memleketi Of'a geri döner. Of'ta yeni bir yaşama başlayan Süleymanoğlu Recep ilk gençlik yıllarının verdiği cesaretle ilk aşkını unutacağını sanır, fakat hiç bir şey düşündüğü gibi gitmez.

Peş peşe 3 evlilik daha yapar son evliliklerinin hepsinden de çocuk sahibi olur dördüncü ve son evliliğini 1930 yılında göç ettiği Bafra da yapar son evliliğinden doğan ilk çocuğuna Mansur [babam] adını verirler. Dedem soyadı kanunu çıktığında Yılmaz soy adını alır, aile mesleği olan Tuğla imalatına Bafra'da da devam eder. Süleymanoğlu Recep unutabileceğini sandığı ilk aşkını yakın arkadaş çevresine sürekli anlatır, onu unutamamıştır, bu öykü dilden dile kuşaktan kuşağa anlatılır, dedemin konusunun açıldığı her sohbette dönüp dolaşılır, bu hüzünlü aşk hikayesi mutlaka dile getirilir.

1960 Yılında koşturmacalarla dolu bir yaşamın ardından akciğer kanserine yenik düşen dedem yaşama gözlerini kapatır, yanlışları ve doğrularıyla bir yaşam sona ermiş unutulmayan aşk öyküsü torunu Recep Yılmaz''a adeta miras kalmıştır. Torun biraz fazla meraklıdır çocukluğu boyunca onlarca kez bu aşkı dinlemiş, Gülşişe gelinin izini bulmayı hayal etmiştir.

Ailede herkesin merak ettiği konular vardır dedemle bir kaç ay evli kalan Gülşişe hamile miydi? dedemden bir çocuğu olmuş muydu? Bir daha evlenmiş miydi, yine Gölebert köyünde mi yaşıyorlardı?

Bu soruların cevabını bir hafta öncesine kadar çok merak etmelerine rağmen öğrenememişlerdi.Günümüzdeki ulaşım ve teknolojik gelişmelerden de yararlanarak 35 yıl önce aramaya başladığım. Gülşişe gelinin 1922 yılından sonraki bilinmeyen yaşamını öğrendim, Ardahan'daki bayilerimiz, Günümüzdeki adı Çamlıçatak köyü olan Gölebert köyü Muhtarı Alaattin Çimen ve Çamlıçatak karakolundaki komutanların sayesinde ulaştığım bilgiler beni çok üzse de yaşanmış bir aşk hikayesinin gün ışığına çıkması içime huzur verdi, hiç göremediğim dedemle bir bağ kurdum. Onunla ilk kez dede torun ilişkisi yaşadım, sanki Gülşişe gelini beraber arayıp bulduk, sanki ellerini olmasa bile ruhlarını tekrar birleştirdim.

Dedemin ilk aşkının Gölebert köyünde yaşanan kısmını birde Köy muhtarı Alaattin beyden dinleyelim,ben Hanak kökenliyim köyümüze Posoflulardan sonra Hanak ve Şavşat dan da göçler olmuş, bende sizin olduğunuz kadar olmasam da meraklı biriyim, yaşanmış bu hüzünlü aşk hikayesini bizde buralarda defalarca dinledik.

Bizim yaşlıların ağzından hiç düşmezdi, büyüklerimizin bize anllattığı şekliyle düğün evine bir hışımla gelen esker [Recep] yani deden atından indiği gibi halayın ortasında gördüğü karısını halaydan çekip almış, attığı tokatlar sayılamıyormuş, yine de Gülşişe gelinin sesi hiç çıkmamış, yediği tokatlardan değil terk edilmişliğin verdiği acıyla katıldığı düğün gününden sonra aylarca ağlamış. Kimselerle konuşmamış,bu durum 1924 yılına kadar devam etmiş, adı geçen yılda Ardahan'ın köylerinden Bursa ve İlçesi İnegöl'e yoğun göçler başlamış.

Öyle ki bugün Bursa ve bazı ilçelerinde çok miktarda Ardahanlı dernekleri kurulmuş ve bugün dernekler federasyon çatısı altında birleşmiştir, bu kısa bilgiden sonra hemen konumuza döneyim, Gülşişe gelin bu ayrılıktan sonra evlenmemiş, merak ettiğin diğer konuyu da aydınlatayım, dedenden çocuğu da olmamış. Ailesiyle birlikte Bursa'ya göç ettiğinde çok sağlıklı değilmiş. Göçün ardından aylar sonra gelen bir haber köyde herkesi çok üzmüş kimi ince hastalık demiş kimide kara sevda Gülşişe savaş ve aşk yorgunu olarak dünyaya veda etmiş. Bizde asker dede ne yapar ne eder nerede yaşar merak eder dururduk hay yaşa emi sen.

Yüz yıl önce yaşanmış dedeme ait bir aşk öyküsünü 35 yıllık çabalarımla gün ışığına çıkarmaya çalıştım, artık içim huzurlu, büyük bir aşkın tarihin karanlık sayfalarında yitip gitmesine gönlüm hiç bir zaman razı olmamıştı, onların aşkı Gölebert köyünde, Of'ta, Bafra da ve bundan sonra yaşadığım her yerde devam edecek, bedenleri olmasa da onların aşk dolu ruhları sevenlerin yüreklerinde tekrar tekrar hayat bulacak, anlatımımda bir kusurum varsa affola.


Yazan-Recep Yılmaz


Ne çıkar bahtımızda ayrılık varsa yarın, 
Sanma ki hikâyesi şu titreyen dalların Düşen yaprakla biter, 
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.
Ağlama, olma mahzun, gülerek bak yarına, 
Sanma ki güzelliğin, o ipek saçlarına 
Dökülen akla biter, 
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.