Edebiyatta Balkan, Selanik ve Mübadele Romanları Üzerine...

Edebiyatta Balkan, Selanik ve Mübadele Romanları Üzerine...

KARDEFSAM Müdürü Akın Üner'in TRT'ye Verdiği Röportajdan Alıntılar...




TRT: Balkan Edebiyatı deyince ne anlamalıyız?

ÜNER: Balkan yarımadası tarihin iki büyük başkenti Roma ve İstanbul'un arasında kalmış, asırlar boyu göç ve savaşlarla tarihi yazılmış bir bölge. Burası aynı zamanda bir milletler cenneti. Bölgede oluşan derin tarihi ve kültürel birikim edebiyata da yansımış. Bölgeden çok önemli Türk, Slav, Helen edebiyatçılar yetişmiş. 1961 Nobel Edebiyat ödülü alan Drina Köprüsünün yazarı İvo Andriç gibi, Andraidis ve Kazancikis gibi, Nazım Hikmet, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal gibi, Necati Cumalı gibi...Konu çok geniş ama belki biz biraz daha Balkan Türk edebiyatına, daha özelde de Mübadele ve Selanik Romanlarına eğilirsek sanırım daha iyi odaklanabiliriz.



TRT: Peki, o zaman şöyle soralım: Selanik Romanları ya da mübadele romanları, Türk edebiyatında nasıl bir yer tutuyor?

ÜNER: Selanik, Osmanlı'nın Balkanlardaki en gelişmiş, en güzel ve en kalabalık şehriydi. Ayrıca Türkiye'nin kurucusu, Kurtuluş Savaşımızın başkumandanı Atatürk'ün doğup büyüdüğü kent olması nedeniyle de ayrı bir yeri var. Bu kentin kaybedilişi ve bölgede yaşanan zorunlu göçler, bu sebeplerle Türk toplumunun hafızasında derin izler bıraktı. Bütün bunlara rağmen Türk romancılığında mübadelenin işlendiği romanları okumak için neredeyse 2000'li yılları bekledik. Kemal Yalçın'ın Emanet Çeyizi ve Yaşar Kemal'in Karıncanın Su İçtiği gibi iki güçlü romanda mübadelenin izlerini okuduğumuzda yıl 1998 ve 2002 idi. Belki de bu romanlar sayesinde bir farkındalık oluştu ve hızla mübadele romanları yazılmaya başlandı.



TRT: Sayabileceğiniz başlıca mübadele ve Selanik romanları hangileri?

ÜNER: Çok var aslında. Hele son yıllarda birçok yazar mübadele romanı yazıyor. Önceleri sadece Balkan kökenli yazarlar, kendi aile öykülerini anlatan romanlar çıkardılar. Yılmaz Gürbüz'ün "mübadiller" Fügen Ünal Şen'in" bir avuç mazi romanı" gibi... Yılmaz Karakoyunlu'nun "Mor kaftanlı Selanik" gibi... Gülcan Erdem'in "Mübadil Oldum" eseri var mesela. Ali Dilber "Selanik Alev Alev" kitabını yazdı... Daha sonraki yıllarda aile öyküsünde doğrudan mübadele olmayan yazarların eserleri de piyasaya çıktı.  Demet Altınyeleklioğlu yazdı, Belgin karabulut yazdı. Bunlar da oldukça iyi satış rakamlarına ulaştı.  Bir de romandan ziyade sözlü tarih ağırlıklı belgesel kitaplar var... Bu başlık altında üstat İskender Özsoy'un çok değerli kitaplarını baş eser olarak kabul ederim.

TRT: Sizin eserlerinize gelirsek... Beş romanınız bulunuyor ve hepsi de Balkan Tarihi ve kültürü üzerine... Kendi eserlerinizi nasıl konumlandırabiliriz?


ÜNER: Benim ilk romanım Çalı Harmanı, tam bir mübadele öyküsüydü. Hakikaten önemli satış rakamlarına ulaştı ve benim edebiyat dünyasında tanınmamı sağladı. Bu romanı yazarken 20 yıldır sürdürdüğüm sözlü tarih çalışmalarından yararlandım. Gerçekten yaşanmış olayları belli bir kurgu çerçevesinde yazdım. İkinci roman için ne yapmalıyım diye düşünürken kendi kendime, bir misyon edinmem gerektiğine kanaat edindim. Gelecekte Türk edebiyatında benden bahsedilirken Balkanların romancısı olarak anılmak istedim. Bu nedenle hep Balkan kültürü ve tarihi üzerine eser verdim.




TRT: Ancak diğer romanlarınız Balkanlar üzerine olsa da doğrudan mübadeleyi ele almıyor...


ÜNER: Doğru. İkinci romanım "Mümin Bulut" büyük Türk akıncı beyi Evrenos Gazi ile ilgili. 14. yüzyılda geçiyor. Üçüncüsü "Selanik Masalı" ise tanınmış Rumeli türkülerinden Çalın Davulları Çaydan Aşağı türküsünün öyküsünü anltıyor, 1870'lerde geçen gerçek bir hikaye.




TRT: Daha sonra Sarı Saltık serisine başladınız?

ÜNER: Evet, Sarı Saltık zor bir konu... Çünkü yazılı kayıtlarda hakkında belge çok az. Tek ciddi eser ölümünden iki asır sonra kaleme alınmış ve o da menkıbelerle dolu. Aslında Balkanların İslamlaşmasını yazmak istiyordum. Araştırırken fark ettim ki Sarı Saltık çok önemli bir figür olamsına rağmen popüler edebiyatta hiç işlenmemiş. Aynı dönemin düşünürü olan Mevlana hakkında pek çok roman var. Yine aynı dönemde yaşayan Yunus Emre ve diğer dönemdaşları da Türk edebiyatında karşılığını bulmuş. Ama Sarı Saltık'ı işleyen ilk Türk romancısı benim. Üstelik bir üçleme roman bu... Birincisi Aşkabad Yolcusu, Evliyanın gençliğinden kırk erenler arasına karıştığı dönemi anlatıyor. İkincisi Alperenler Dergahı ise olgunluk dönemini ve arka planda Moğol işgalini işliyor. Serinin son romanı, Sarı Saltık'ın yaşlılık dönemini anlatacak olan Bal ve Kan ise muhtemelen altı yedi aysonra piyasaya çıkacak.



TRT: Sarı Saltık serisi adeta Türk usulü bir Yüzüklerin Efendisi gibi... Olağanüstü olayları içeren bir kurgusu var. 

ÜNER: Doğru bir tespit. Sarı Saltık'ı menkıbelerden, Türk masallarından, Dede Korkuttan ve Türk mitolojisinden ayıramazsınız. Bu nedenle Sarı Saltık serisinde cazular, cinler, şamanlar, Kamlar romanın karakterleri arasında yer tutuyor.


TRT: Peki efendim, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyoruz.