Müthiş Bir Define Hikayesi

Müthiş Bir Define Hikayesi

Hüseyin Yılmaz yazıyor...
BİR  KÜP  ALTIN  PEŞİNDE 

Yıl 1930 veya 1931 olabilir. Olay ,Samsun İlkadım İlçesi Kızıloğlak Mahallesinde,eski adı ile benim de doğduğum güzel köyüm Kızıloğlak köyünde  gerçekleşmiştir.Bu yaşanmış öyküyü bana babam anlatmıştı.Ben de yıllar sonra sizlerle paylaşmak istedim.Öyküme geçmeden önce kısaca dedelerimizi tanıtmak istiyorum Dedelerimiz 1924 Türk-Yunan Nufus Mübadelesinde ilk gemi kafilesi ile Samsun’a geliyorlar.Selanik Kavala Sarışaban’a bağlı Baraklı ve Karacaoba köylerinden tüm anılarını .topraklarını ve anne babalarının mezarlarını da bırakarak yeni bir yaşama ana vatanlarında  ‘’merhaba’’ diyorlar.İlk 6 aylarını Samsun Merkez Kurugökçe köyünde geçirdikten sonra kendilerinin Amasya Gümüşhacıköy’e iskan edildikleri bildirilince diğer akrabalarının yanında o zamanki ulaşım imkanları ve  vasıtaları ile tayin edilen Maden köyüne ulaşıyorlar.Anne tarafından  dedem de ninem de o sıralarda 20 li yaşlarda hem anadan hem babadan yetim olarak, kardeşleri ile birlikte diğer köylü hem şehri ve akrabalarının himayesinde hayatlarını sürdürüyorlar.Bu iki yetim çocuğa sahip çıkan akrabaları bir gün geliyor dedem ile ninemi evlendiriyorlar.Dedem askere alınıyor,bu arada ilk çocukları annem dünyaya geliyor.Gümüşhacıköy’deki yaşam koşulları ve geçim durumları zorlaşınca mübadil ailelerden 20 hane, bu defa üçüncü bir göç müsaadesi alarak daha önce Rumların gittiği ve henüz kimselerin yerleştirilmediği Samsun Merkez Kızıloğlak köyüne revan oluyorlar.İşte anne ve babamın da tanıştıkları,evlendikleri,ilk çocukları olarak benim ve ikiz kız kardeşimle 1951 yılında doğduğumuz söz konusu bu köyde geçen yaşanmış öykümüze geçebiliriz artık..         

Başta da belirttiğim gibi yıl 1930 veya 1931 olmalı.O tarihlerde Kızıloğlak köyüne yerleşen mübadil aileler, Selanik Kavala ve Sarışaban’a bağlı yakın köyleden olduklarından birbirlerini tanımakta ‘’Memlekette’’yaptıkları ve en iyi bildikleri  ‘’Tütün tarımı’’ yanında tarla bitkileri yetiştirilmesi ve özellikle küçükbaş hayvancılığı işleri ile uğraşmaktadırlar.Bir yandan da dedemin tabiri ile ‘’Hükümat’’ın verdiği yardımlar ile Rumlardan kalan ama geçen süre içinde çeşitli nedenler ile viraneye dönen evlerini onarmaya çalışmaktadırlar.Kesinlikle akraba evliliği olmamak üzere aileler ;birbirlerinden kız almak ve vermek suretiyle genişlemekte ve çalışkan ,birbirine saygılı,devlet tarafından kendilerine verilenlerle yetinen,vatanına ve bayrağına saygılı insanlar olarak adeta küllerinden yeniden doğmuş olmanın bilinci ile hayatlarını sürdürmektedirler. 

Günlerden bir gün köyümüze az-çok Türkçe konuşabilen iki yabancı çıkagelmiş.Kendilerini Mübadele öncesi bu köyden Yunanistan’a giden ailelerin çocuklarından olduklarını,atalarının yaşadıkları bu köyü merak edip,gezip görmek üzere geldiklerini söylemişler.Babamın Hasan amcasında misafir olmak istediklerini de belirtmişler.Hasan amcamız da tanrı misafiri olarak kendilerinin bu isteğini seve seve kabul etmiş.Misafirler Hasan amcamızın evine yerleşmişler.İlk gün yol yorgunu oldukları için erkenden yatıp uyumuşlar.Ertesi gün Hasan amcamız eşliğinde köyü şöyle bir dolaşmışlar,rastladıkları köy sakinleri ile tanışmışlar.Akşam olunca yemek sonrası Hasan amcamızla baş başa görüşmek istediklerini belirterek bir köşeye çekilmişler ve köye gelişlerinin asıl nedenini açıklamışlar.Bu evin samanlığında aile büyüklerinin köyden giderken bıraktıkları bir küp içinde altın ve değerli ziynet eşyalarının olduğunu,bu küpü bulup çıkaracaklarını, eğer kimselere ihbarda bulunmaz ve söylemezse bulunacak altınları Hasan amcamızla paylaşacaklarını söylemişler.Hasan amcamız bu teklife hayır diyebilir mi? Biraz da korksa da teklifi kabul etmiş.Kimselerin dikkatini çekmemek için samanlıkta arama çalışmalarını gece yapmaları konusunda mutabık kalmışlar.Arama çalışmalarına herkes yattıktan sonra hemen o gece başlamışlar.Samanlıkta mümkün olduğunca sessiz ve idare lambası ışığında kazı ve arama çalışmaları geç vakte kadar sürmüş.O gece söz konusu küpe ulaşamayınca arama çalışmalarını bırakarak istirahata çekilmişler.O zamanlar tam da ‘’Tütün Kırımı’’zamanı.Malum tütün kırımı için erken kalkmak lazım,Zaten günün yorgunluğu da var.Hasan amcam misafirlerini yatırdıktan sonra kendisi ne kadar uyuyabildiyse biraz sonra aile fertlerini uyandırıp sabah çorbalarını içerek tütün tarlalarına revan olmuşlar.Onlar tütün kırımını tamamlayıp küfelere yükleyip eve getirdikten sonra bu defa  ailecek tütün dizimi işlemi başlamış tabii.Bu arada misafirler dinlenmiş olarak uyanıp ne Allah verdiyse karınlarını doyurduktan sonra yine dikkatleri çekmemek üzere köyü bir sefer daha şöyle gezip gelmişler.Hasan amcamın ailesi tütün dizimi ve diğer işlerini bitirdiklerinde zaten oldukça yorgun olan bedenler yavaş yavaş istirahata ,uyumaya çekilmişler.Çünkü ertesi sabah gene erkenden tütün kırımına gidilecek. Gecenin sessizliğine girilince misafirler Hasan  amcamızın gözetiminde samanlıktaki küp arama işlemine devam etmeye başlıyorlar.Belli bir süre yaptıkları kazı ve arama işleminden sonra ‘’Biz bu altınlarımızı bu gece de ulaşamayacağız galiba geç de oldu artık yarın gece aramaya devam ederiz ‘’diyerek aramalara son vermişler.Zaten çok yorgun olan Hasan amcamız da diğer aile bireyleri gibi yatmış uyumuş.Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez; aile fertleri tütün kırımına gitmek üzere uyandıklarında bakarlar ki misafirler yoklar.Sırra kadem olmuşlar.Ve Hasan amcam doğru samanlığa gider ,gördüğü içi boşaltılmış kırık bir küp karşısında büyük bir şok yaşar.Eh bundan sonrasını anlatmama gerek yok desem de ne olduğunu tahmin etmişsinizdir sanıyorum.Ama ben gene de açıklayayım.Aslında altın dolu küpe ulaşınca belli etmeden aramayı ertesi geceye erteleyerek Hasan amcamızın da istirahata çekilmesini beklemişler ve böylece altınları amcamız ile paylaşmak istememişler ya da Hasan amcamızın kendilerini ihbar edeceğinden ve başlarının derde gireceğinden korkmuş olabilirler.Amcamızın da uyuduğundan emin olduktan sonra hemen altınları da alarak sabahın kör karanlığında sessizce evden çıkmışlar ve köyden hızla uzaklaşmışlar.Büyük bir ihtimalle bu planı daha gelmeden Yunanistan’da yapmış,hiçbir güçlükle karşılaşmadan emellerine ulaşmışlar ve geldikleri gibi ülkelerine dönmüşler.Hasan amcamız ‘’Misafirleriniz nerede?’’ diye soranlara ‘’Erkenden kalkıp gittiler’’demiş ve hikayenin aslını yıllar boyu sır olarak saklamış.                       

Tıpkı bir masal gibi değil mi? Mübadelenin olduğu ilk yıllarda buna benzer olayların olduğu hep konuşulmuştur.Hangisinin ne kadar doğru olduğu tartışmalıdır.Ancak bu öyküyü bana babam anlattı.Kendisi de dahil bu anıları anlatacak kişiler maalesef hayatta değiller artık.Dileğim bu ve buna benzer acı -tatlı anıları dedelerinden, ninelerinden dinleyenlerin naçizane benim yaptığım gibi yazarak kayıt altına almaları ve paylaşmaları. Zira ‘’Söz uçar yazı kalır’’.Böylece Mübadeleyi yaşayan dedelerimizin çektiği sıkıntılar,eziyetler ve yarattığı büyük travmaların,şu anda yattıkları vatan topraklarımızda kendilerine bir nebze de olsa huzur vereceğine ve bizleri duyacaklarına inanıyorum.

Hüseyin YILMAZ  30.10.2017